Dijital Film Platformları ve Sinema Kalitesi: Neden Çoğu Film Artık “Eskisi Gibi Değil”?
Dijital film platformlarının yükselişi, sinema dünyasını demokratikleştirdi: Daha fazla hikaye, daha fazla yönetmen, daha fazla izleyici… Ancak bu erişim kolaylığının bedeli, izleyicilerin sık sık sorduğu bir soruya dönüştü: “Neden eskisi kadar iyi filmler çekilmiyor?” Gerçekten de, istisnalar bir yana, dijital platformların hakim olduğu bu yeni dönemde film kalitesinde hissedilir bir düşüş var. Peki bu düşüşün arkasındaki dinamikler neler?
Dijital platformlar, abonelerini platformda tutmak için sürekli yeni içerik pompalamak zorunda. Netflix’in 2023’te 1300’den fazla orijinal içerik yayınlaması bu durumu özetliyor. Oysa geleneksel sinemada bir filmin yapımı yıllar alırken, bugün bir platform filmi 6-8 ayda tamamlanabiliyor. Senaryolar aceleye geliyor, karakterler yüzeysel kalıyor, görsel efektler “ucuz” görünüyor. Örneğin, Netflix’in “Red Notice” gibi yıldızlı yapımları, eleştirmenler tarafından “klişeler yığını” olarak nitelendirildi.
Platformlar, izleyici verilerine dayanarak kararlar alıyor. Bir romantik komedi dizisi başarılı olduğunda, benzer 10 proje anında yeşil ışık yakıyor. Bu, formülleşmiş hikayelerin çoğalmasına neden oluyor. Örneğin, “true crime” belgeselleri veya genç yetişkin distopyaları, her platformda neredeyse aynı temalarla tekrarlanıyor. Oysa “Parasite” veya “Nomadland” gibi özgün hikayeler, risk alan yapımcılar olmadan hayat bulamazdı.
Christopher Nolan’ın dediği gibi: “Sinema, bir törendir.” Ancak dijital platformlar, bu töreni evdeki kanepelere sıkıştırdı. Bir filmi telefon ekranında izlerken, görsel detayların, ses tasarımının veya epik sahnelerin etkisi %70-80 oranında azalıyor. Özellikle görsel efekt ağırlıklı filmler (örneğin “Godzilla vs. Kong”), sinema salonundaki etkiyi asla yakalayamıyor.
Platformlar, yılda onlarca filme yatırım yapınca, bütçeler küçülüyor. 200 milyon dolarlık bir blockbuster yerine, 10 tane 20 milyon dolarlık film çekiliyor. Bu durum, özellikle orta bütçeli filmleri öldürdü. 90’lardaki “Forrest Gump”, “Titanic” gibi hem hikayesi hem prodüksiyonu güçlü filmlerin yerini, ya ultra-düşük bütçeli bağımsız filmler ya da CGI kasvetiyle dolu gişe canavarları aldı.
Elbette her kuralın istisnaları var:
Bu örnekler, platformların potansiyelini kanıtlıyor. Ancak sorun şu: Bu tür projeler, “istisna” olarak kalıyor.
Dijital platformlar, sinemayı öldürmedi ama onu hız, tüketim ve algoritma üçgenine hapsetti. Kalitenin düşmesi kaçınılmaz bir sonuç gibi görünse de, bu trend kader değil. Yapımcıların risk alması, izleyicilerin talep etmesi ve platformların “kütüphane” değil “sanat galerisi” mantığıyla hareket etmesiyle, dijital çağ sineması küllerinden yeniden doğabilir.
Unutmayalım: “Film, bir mağara duvarına çizilen resimler kadar eski bir ihtiyaçtır.” – François Truffaut. Bu ihtiyacı, kalitesiz içerikle doldurmak zorunda değiliz.