
Toplumlarda eşcinsellik ve cinsiyet algısı
Toplumlarda eşcinsellik algısı, çoğunlukla asıl normunda olduğu düşünülen, Avrupa veya Amerika’daki eşcinsellik algısıyla aynı değil!
Cinsiyet tüm canlılarda dişi ve erkek olarak ikiye ayrılır. Cinsellik ise özünde canlılığın ve toplumların biyolojik devamı ve türün çoğalması için yaşanan birleşme aktivitesidir. Dişi ve erkek olma durumu da bedenin cinsiyetiyle sınırlıdır. Oysaki insanların beyninin cinsiyeti yüzyıllar boyunca görüldüğü gibi biyolojik dişi – erkek olarak sınırlı kalmamıştır. Biyolojik cinsiyetin yanı sıra farklı yönelimler tanımlanmıştır. Yönelimler sadece günümüzde ve yakın geçmişte değil binlerce yıldır var olmuş. Ancak bilimin, insanlığın ve tıbbın gelişimiyle zamanla tanımlanmıştır. Bu yazıda yönelimler ve cinsiyet normlarının tarihine değil günümüzde toplumlardaki karşılığına değinmek istiyorum. Çünkü ilk eşcinsellik ne zaman ortaya çıkmış? Neden insanlar biyolojik cinsiyetlerinden ve veya hemcinslerinden hoşlanmaya başlamış gibi soruların net cevabı yok. Ama tartışmak için iyi kavramlar… Neden eşcinsellik var mesela? Neyse…
Öğretiler eşcinselliği yasaklar
Özellikle dinsel öğretiler yüz yıllar boyunca kadın ve erkek dışındaki bireylerin cinselliğini yasaklamış ve suç olarak kabul etmiştir. Farklı yönelimlerin cinsel aktivitelerinin suç olması sadece İslam dininin yaygın olduğu bölgelerde değil diğer dinlerde de yasaklanmış ve günah olarak görülmüştür. Ancak uzak doğu dinlerinde daha esnek veya bunu tolere eden yaklaşımlar görmek de mümkün. Haricen, özellikle (kabataslak) son 50 60 yıl da bir çok birinci dünya ülkesinde eşcinsel aktivite suç veya hastalık olarak görülmekten çıkarılmıştır.
Ancak günümüzde halen yasak ve suç olduğu bölgeler çoğunlukla İslam dininin yaygın olduğu bölgelerdir. Özetle eşcinsellik çoğu din tarafından kabul edilmiyor. Din, kadın ve erkeğin bile (belli şartlar dışında) kendi eşlerinden başkasıyla birlikte olmalarını yasaklar ve suç olarak benimsetir.
Bir kesim eşcinsel birey kendi yönelimlerini dinsel baskılar ve sınırlandırmalardan ötürü gönül rahatlığıyla yaşayamaz. Ve bazıları eşcinsel deneyimlerinin ardından vicdan azabı duyar. Bunun en temel sebebi aileden öğrenilmiş geleneksel cinsiyet algısı ve yine aileden öğrenilen dini pratiklerdir.
Elbette dinler ve cinsellik konusuna derin derin değinecek değilim keza bu detayları her açıdan inceleyecek ne bilgim var nede tek bir bilenin konuşması doğruyu temsil etmeyebilir. Lütfen bu yazdıklarımdan sonra din karşıtı olduğum düşüncesine kapılmayınız. Aksine Müslüman bir ailenin çocuğuyum ve Anadolu gelenekleriyle yetiştirildim. Ve eşcinsel olmama rağmen halen muhafazakar yaklaşımlarım söz konusu. Ve bundan hiç rahatsızlık duymuyorum. Ancak yıllarca kendimi günahkar ve yaratanın sevmediği bir kul olarak gördüm. Doğal olarak ben bu toplumda bu toplumun doğrusu ve yanlışıyla büyüdüm. Fakat aklen olgunlaşınca zihnen kendi dengemi buldum. Ateist veya dinsiz değilim. Ve inanıyorum ki; hiç kimse yaratan ve kulları arasına giremez. Ben çoğu yazımda olduğu gibi gerçeklerin ve olanların altını çizmeye çalışıyorum.
Konuyu bağlayacak olursak; Eşcinsellik ve benzeri diğer yönelimler dünyanın bütün toplumlarında yine o toplumun gelenek ve göreneklerine göre şekil almıştır. Eşcinsellik, transseksüellik, biseksüellik ve çok daha fazla yönelimler söz konusu toplumun yapısından etkilenmiştir.
Söz konusu toplumun örf adetleriyle şekil alıyor
Türkiye’de de eşcinsellik algısı, çoğunlukla, toplumsal normlarla şekil almış olup algı bazında, Avrupa’da veya Amerika’da olduğundan biraz farklıdır! Ülkemizdeki algı, günümüzde medya sayesinde yavaş yavaş Avrupa’dakine benzerlik gösterse de (ataerkil) toplumsal yapımız, eşcinselliği (özellikle eşcinsellikte aktif pasif algısını) dominant bir şekilde baskılıyor. Türkiye’deki durum çoğu Arap ve Asya ülkesinde de benzerlik gösteriyor ki bu çok normal. Bununla ilgili çok daha fazla detay eşcinsellikte aktiflik pasiflik başlıklı yazıda.
Değişik toplumlarda eşcinsellik algısı, çoğunlukla asıl normunda olduğu düşünülen, Avrupa veya Amerika’daki eşcinsellik algısıyla aynı değil! Olmak zorunda da değil! Ve olmasını da bekleyemeyiz. Değişik toplumlarda kadın ve erkek olmak kavramlarının da benzerlik göstermediğine dikkati çekmek isterim. Her toplum kendi içinde kendi normlarını oluşturur. Türkiye’de lubunya, Güney Asya taraflarında hicra veya Samoa’daki fafafini diye çağırılan eşcinsel toplulukları söz konusudur. Eşcinsellik söz konusu toplumun kodlarıyla şekil alır. Bu bağlamda aktiflik ve pasiflik algısı ve davranışı da farklılık gösterecektir. Bu daha modern veya daha az modern olmak arası bir durum değil, Sosyokültürel bir durumdur. Biri birinden iyi veya kötü diye sınıflandırılamaz da. Ancak, yukarıda da bahsettiğim ve asıl örnek alınması gerekenin Avrupa ve Amerika’daki gibi olması yönünde bir algı söz konusu!

Arunreginald at İngilizce Vikipedi, CC BY-SA 3.0, https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=7591197
Bunun temel sebebi dünyanın en büyük ve en güçlü yayın organlarının Amerikan tekelinde olmasıdır. Facebook, Instagram, Twitter, Google gibi bütün devler Amerikan firmalarıdır. Burada olumsuz bir şeye dikkat çekmeye çalışmıyorum. Konumuz toplumlarda eşcinsellik olduğu için bu uygulamalarda da Amerikan toplumundaki eşcinselleri veya oradaki eşcinsel bireylere tanınan özgürlükten kaynaklı yansımaları görüyoruz. Eşcinselliğin veya eşcinsel evliliklerin yasal olması başka bir konu, Amerika’da veya Avrupa’da yaşanan eşcinselliğin nasıl olduğu ise başka konulardır. Elbette yasal hakların olması olumlu bir ayrıcalık. Ancak bu toplumsal benzerlik göstermesini gerektirmez. Amerika veya Avrupa’daki aile yapısı da bizim veya bizimkine benzer toplumlarda farklılık göstermektedir. Doğal olarak değişik toplumlarda eşcinsellik de farklılık gösterecektir.