
Insanların seslerine sempati veya antipati duyuyoruz… Görmekten bahsetmiyorum… İç güdüsel bir tepkimedir sese duyduğumuz sempati veya antipati.
Ses ve görüntü kişileri tamamlayan iki ayrılmaz bütün. Ve günlük hayatta veya özellikle de cinsel hayatta kişinin ses tonunun bile ilişkiler üzerinde olumlu olumsuz etkileri vardır. Ancak günlük hayatta çoğunlukla nötr davranır veya kulak ardı ederiz. Kişilerin konuşabilme kabiliyeti bütün olarak baktığımız da standart düzgünlük anlamında önemli bir kriter. Diksiyon, hitap, cümle kurma gibi gramatik detaylar öğrenilebilir ancak ses tonu çoğunlukla doğuştan gelir… En azından biyolojik süreçle sınırlıyız yaş vs.
Film seslendirmeleri
Biluyorsunuz ki seslendirme (dublaj) kendi içinde bir sektör. Ve son 20 yıldır özellikle de son 5 yıldır sesle öne çıkma diye bir detay var. Çünkü artık fenomenlik diye bir şey de var. İnternet, yani YouTube TikTok vs gibi yerlerden takip ettiğimiz kişilerin sesleri ve genel olarak konuşma bütünleri daha fazla takip etmemiz için önemli sebeplerden. Son 20 yıldır sesin öneminin farkındayız, keza özellikle son 20 yıldan önce, bizim için iyi bir ses sadece filmlerden alışık olduğumuz ve bazılarının gerçek yüzünü hiç görmediğimiz kimliklere bürünmüş kimliklerdi. Bir dizi veya filmdeki başrol oyuncusunun sesini başka filmlerdeki karakterlerde de duyuyoruz. Örneğin Polat Alemdar’ın sesini bir çok yabancı filmde de duymuş olabilirsiniz. Veya Alemdarın gerçek sesinin dizidekine göre çok daha itici olduğunu düşünenler de var.
Yıllarca izlediğimiz diziler ve filmler de hep en iyi sesleri duyduk. Hatta bazen, yine özellikle son zamanlarda, bu meşhur seslerin yüzünü görünce aaa falan oluyoruz. Türkiye’nin alışık olduğu ve film sektörüne yıllarını vermiş ses kimlikleri var. Bu sesler aslında dönemin fenomenleri. Ama yüzlerine ve yaptıklarına hiç takılmadık. Bizim için önemli olan filmin kendisiydi, zaten sese pek takılmazdık. Keza karakterle örtüşmüştür de bazı sesler. Ama dönemin gereği biz hep, az ama öz bir kaç profesyonel seslendirme sanatçılarıyla büyüdük. Çoğumuz Ali Poyrazoğlu’nun sesiyle izlemiştir bir çok çizgi film kahramanını. Hani Ali Poyrazoğlu nun sesiymis diyince bazılarımıza değişik gelir beyaz perdeden alışık olduğumuz o ses. Ama bizim için filmin kendisi önemli elbette. Kaldı ki Ali Poyrazoğlu sesinden ziyade yüzüyle de bir hayli tanınan biri. Ve ayrıca filmin kahramanına göre seçilen dublaj sanatçısı seçimi ise, kimbilir ne çetrefilli bir süreçtir…
Sektör öylesine kategorize olmuştur ki, yabancı filmlerde duyduğumuz sesler ile Türk filmlerinden alışık olduğumuz sesler arası ayrım yaparız. Hatta bazı bazı Türk filmlerinden alışık olduğumuz bazı sesleri yabancı filmler de duyunca garip oluruz amatörce buluruz. Ses öylesine kimlik kazanmıştır ki Türk filmi ve yabancı filmdeki ifadeler bile değişiklik gösterip bir birine pek karışmaz. Örneğin aman tanrım cümlesini yabancı filmde aman yarabbim diye duymazsınız. Hani şimdi bu film sektörünü ses’e olan duyarlılığımızın altını çizmek için somut ve anlaşılır örnek teşkil etmesi için verdim. Tabiki çok daha detaylı bir uzmanlıktır dublaj sektörü…
Ses, ilişkiler ve eşcinsel ilişkiler
Ancak ses konusunu günlük hayata ve ilişkilere bağlamak istiyorum. Ancak özellikle de eşcinsel ilişkilere bağlayacağım detaylar can alıcı türde buna emin olabilirsiniz.
Bir kadın için erkek sesi ve bir erkek için kadın sesi iç güdüleri harekete geçirir. Hatta, su, para ve kadın sesi ataerkil topluluklarda kendi içinde kategorize olmuştur bile. Lakin aynı durum eşcinsel ilişkiler için de geçerli. Hatta buradan sonra okuyacaklarınız, çarpıcı detaylar olarak nitelenebilir. Hatta yanlış bir yaklaşım da olabilir. Ve hatta olumsuz bir sınıflandırma olarak da kabul edilebilir. Ama olumsuzluğa değil olana değinmeye çalışıyorum.
Günlük hayatta, kişilerin, profesyonel bir dublaj sanatçısı gibi sese ve konuşma kabiliyetine sahip olmasını beklemeyiz. Çünkü görsellik ve davranış söz konusuysa ses bazen geri planda kalabilir. Ancak bazen tam tersi sadece ses tonu bile çok belirleyici olabilir.
Kişinin her halükarda bir gideri olmasına da bakarız elbette. Lakin bu gideri kişinin sesinde ve konuşma kabiliyetinde de ararız. Yani isteklerin ve beklentilerin sınırları yok nerdeyse. Daha fazla dallandırıp budaklandirmadan çok somut örneklerle eşcinsel ilişkilerde seslerin dinamiklerine değinmek istiyorum.
Özellikle eşcinsel ilişkilerde, yer yer çok ciddi bir belirleyici olan davranış şekli aynı zamanda bireylerin sesiyle de şekil alıyor. Yani çok ilginç ama kişilerin ses tonuna erkeksi veya kadınsı anlam yüklediğimiz durumlar olmuştur. Hatta sesi kadınsı diye iki erkek arasındaki çekim bile bazen sıfırlanabiliyor.
Türkiye’de bir çok erkek eşcinsel bir hayli feminen tavırlarıyla göz önünde. Ancak bu görünenler, buz dağının sadece zirvesi keza asla belli olmayan çok sayıda eşcinseller de var. E tabi onların var oluş şekilleri apayrı bir mesele. Ancak denebilir ki çok büyük çoğunluğu bir şekilde konuşmasından veya davranışından ele verebiliyor. E tabi o derece ince davranış detaylarına bakınca kime veya neye göre davranış meselesi sorusu da akıllara geliyor. Yani en azından bakışlarıyla bile kendini belli eden gay erkekler var dersem beni anlarsınız.
Gay konuşması diye bişey var
Kabul edin veya etmeyin gay konuşması diye birşey var. Öyle bir şey var çünkü kimliğini açıkça gösteren bir çok gay erkek zırıl konuşma konusunda usta. Hal böyle olunca bu gay erkekler bizler için kadınsı davranan ve konuşan gay tanımına örnek teşkil ediyor. Böylece o derece feminen olmasa bile benzer tonlama ile konuşan erkekler bizler için kalıplaşıyor ve gay konuşması diye bir algı oluşuyor. E tabi taklit yapma konusunda usta olanları bu genellemelerin dışında bırakın.